SÜLEYMAN KAZMAZ ÖMRÜNÜ RİZE KÜLTÜRÜNE ADADI

RİZE’NİN EDEBİYAT ÇINARININ ANISINA SÜLEYMAN KAZMAZ ÖMRÜNÜ RİZE KÜLTÜRÜNE ADADI Fatih Sultan KAR / İST. 21 Şubat 2013 tarihinde aramızdan ayrılan Süleyman Kazmaz, kalemin yüreğini Rize’ye Rize kültürüne adamıştı. Kazmaz’ın ilk şiiri Rize Vilayet Gazetesinde 6 Ağustos 1931 tarihinde Süleyman imzasıyla yayınlanır. Küçük Süleyman, o zaman Rize Orta Mektebin 197 numaralı talebesidir. Bu şiirle yayın..

Tarih : Okunma : 52 Defa Okundu... Yorum Yap

RİZE’NİN EDEBİYAT ÇINARININ ANISINA

SÜLEYMAN KAZMAZ ÖMRÜNÜ RİZE KÜLTÜRÜNE ADADI

Fatih Sultan KAR / İST.

21 Şubat 2013 tarihinde aramızdan ayrılan Süleyman Kazmaz, kalemin yüreğini Rize’ye Rize kültürüne adamıştı. Kazmaz’ın ilk şiiri Rize Vilayet Gazetesinde 6 Ağustos 1931 tarihinde Süleyman imzasıyla yayınlanır. Küçük Süleyman, o zaman Rize Orta Mektebin 197 numaralı talebesidir. Bu şiirle yayın dünyasına merhaba diyen ve halk kültürü araştırmalarını aralıksız sürdüren Kazmaz, zaman içerisinde kırk bir kitap, yüzlerce makale, araştırma ve derlemeye imza atarak ülkemizin sanatını, kültürünü, güzelliklerini ve gerçek değerlerini dünyaya tanıtır. Her anında yeni bir eserin heyecanı ve paylaşma arzusu vardı.

Talebem parlak bir istikbale namzettir

1931-36 yılları arasında Rize Orta Mektebinde Türkçe öğretmeni olarak görev yapan Rize sevdalısı, Kalkandere Yurtman ailesinin eniştesi olan Ordulu Edebiyatçı Sıtkı Can, Ordu Halkevi tarafından 1940 yılında yayınlanan “Rize Şairleri” isimli kitabında Kazmaz’dan şöyle söz ediyor: “Süleyman Kazmaz, içli bir gençtir. Bazı noktalarda kendisini irşat ederdim. Dergilerde yazılarını okudukça hevesinin hızlandığını görüyorum. Kendisinde gittikçe derinleşen bir seziş var. Kültürü yerinde bu hassas talebem parlak bir istikbale namzettir.”

Eserleriyle gönüllerde yaşayacak

Kazmaz’ın eserleri, kültürüyle ilgili yayınlanmış çalışmalar yönünden çok da şanslı olmayan Rize için büyük bir kazançtır. O geride iz ve Rize Halk Şairleri (1976), Rize Halk Şairleri ve Halk Kültürü (1992), Rize Yemekleri ve Yemek Kültürü (1992), Çayeli Halk Şairleri (1993), Çayeli’nde Geçmiş Günler ve Halk Kültürü (1994), Beyazsu -Bir Köy Araştırması (1994), Milli Mücadelede İpsiz Recep ve Rize Gönüllüler (1996), Kestane Karası – Hikayeler (1998), Rize Çayeli Halk Kültürü Araştırmaları –1 (1998), Rize Çayeli Halk Kültürü Araştırmaları –2 (2001), Rize Çayeli Halk Kültürü Araştırmaları –3 (2003), Kazmaz Ailesinden Hatıralar (2004), Rize Çayeli Halk Kültürü Araştırmaları 3 (2003), Millî Mücadele’de İpsiz Recep ve Rizeli Gönüllüler 2. Baskı) (2008) ve Rize-Çayeli Hatıraları (2010) isimlerini taşıyan Rize konulu 15 kitap bırakmıştır

Rize tarihine bu denli büyük katkılar sağlayan bu bilge çınarı hayatı ve eserleri hakkında konuşmak üzere Ankara Kızılay Moda Çarşısı’nda bulunan bürosunda 20 Mart 2006 tarihinde ziyaret etmiş, Rize çalışmaları üzerine uzun uzun konuşmuştuk. Rize tarihi çalışmalarımda hep yanımda oldu. Çeşitli konularda istişarelerimiz yıllarca

sürdü. Güzeli takdir eder, güzellik için mücadele ederdi. Vefalıydı karşı tarafa siyasi değil insancıl bakmayı ilke edinmişti.

Ecdadımız Cafer Paşa ile birlikte Cafer Paşa köyüne gelmiş

Konuya başlamadan önce bize Kazmaz ailesinin tarihiyle ilgili biraz bilgi verebilir misiniz?

Biz Çayeli’nin Beyazsu köyündeniz. Asıl köken Caferpaşa köyü. Bizim ecdadımızdan ismini tespit edebildiğimiz en eski şahıs Ahmet, Cafer Paşa ile birlikte Cafer Paşa köyüne gelmiş. Bunu dedemin el yazısıyla yazdığı bir Kuran’ı Kerim’den öğreniyoruz. Orada ecdadımızı Ahmet’ten itibaren yazar. Cafer Paşa, orada bir cami yaptırdı ve Ahmet’i de imam olarak bıraktı. Bir müddet orada kalan Ahmet, evinin yıkılması üzerine Beyaszu köyüne geldi. Babamın dedesi Hacı Osman Efendi oradan Çayeli’ne geçti. Tepede Hamdi Efendinin evine yerleşti. Çocuklar orada yetişti. İki kardeşten Hacı Hafız Efendi İstanbul’a gitti. Benim dedem Hacı Mustafa Efendi ise Çayeli’nde kaldı ve kıyıdaki evi yaptırdı. Babamı o evde evlendirdi, biz de o evde yetiştik. 1960’ta evlendim. Eşim Ispartalıdır. Ev hanımıdır. Oğlum Osman Cem, yüksek inşaat mühendisidir. Gelinim Ebru, torunum Doğa Kazmaz’dır.

Kuvay-ı Milliye Beyannamesi’ni ilk defa Çayeli’nde babam okudu

Çayeli’nde Kuvay-ı Milliye Beyannamesini okuyan ilk kişi babanızmış. Ondan biraz bahseder misiniz?

Babam hâkimdi. Ayrıca Medrese mezunuydu. Edirne Medresesinde Müderrislik payesi almıştı. Bir müddet İttihat Terakki’ye katılmıştı ve Mithat Paşayı severdi. Hatta şöyle bir hatırası vardır: Babam, Mithat Paşanın kitabını her açtığında gözleri yaşarırdı. “O Mithat boğdular seni” derdi. Çünkü Abdülhamit, Mithat Paşa’yı özel mahkemede önce idama mahkûm etmiş, sonra cezasını kendisi sürgüne çevirmiş, fakat sürgünde boğdurmuştur. Babam Kuvay-ı Milliye Beyannamesi’ni ilk defa Çayeli Camii’nde o okudu. Bu onun eseridir. Babam Çayeli’nden hiç kopmadı. Orda Naiblik, Hakimlik yaptı. Bir süre Oltu’ya gitti. Sonra yine Çayeli’nde çalıştı ve ondan sonraki hayatını tamamen Çayeli’nde geçirdi.

O zamanlar Rize’ye gidip okumak bir hayli mesele idi

Doğumunuz ülkenin zor dönemlerine rastlıyor. Çocukluğunuzdan benliğinizde kalan hatıralardan söz eder misiniz?

Doğum tarihim nüfusta 1915 ama aslında 1916 doğumluyum. Çünkü ben annemin söylediğine göre Ruslar geldikten sonra doğmuşum. Ruslar, 1916’da Rize’ye geldiler. Evvela Mahalle Mektebine gittim. Rize’deki Kale Camiinde okudum. Şairler köyündeki mahalle mektebinde hatırladığım bir hocamız vardı: Yelkenci Ali Efendi. Ondan sonra ilkokula başladım. İlkokulda bizim hocamız Şevki Bey’di. Beşinci sınıfta Sadık Bey ve Sıtkı Bey geldi. İlkokulu 1929 yılında, Çayeli İlkokulunda bitirdim. O zamanlar Rize’ye

gidip okumak bir hayli mesele. Bu yüzden bir sene ara verdim. O bir sene arzuhalci Bayraktar Hafız İsmail Efendinin yanında çıraklık yaptım. Ondan sonra da Belediyede katip olarak çalıştım.

“Aha Süleyman al onu yanına “

Çayeli Belediyesi’nde mi çalıştınız daha o yaşlarda?

Çayeli Belediye Reisi o zamanlar Hacı Maksut Efendi idi. Bir gün belediyeye gittim. Hacı Maksut Efendi ile Hacı Hafız İsmail Efendi oturuyorlar. İçeri girdim. Baktım Hacı İsmail Hakkı Bayraktar, Belediye reisine dert yanıyor. “Bu işlerin üstesinden gelemiyorum ne edeyim?” diye. Maksut Efendi de beni göstererek “Aha Süleyman al onu yanına” der. Böylelikle Çayeli Belediyesi’ne, o zamanki deyimiyle, mülâzım olarak girdim. Belediyenin yazı işlerinde çalışmaya başladım. Daima rahmetle andığım Belediye Kâtibi Hafız İsmail Hakkı Bayraktar, Belediye’nin yazı işlerini yürütmek üzere beni yardımcı olarak yanına aldı; birlikte Belediye’nin yazı işlerini görürdük. Aynı zamanda dilekçe yazardık. Vatandaşların başvurusu üzerine resmî makamlara verecekleri dilekçeleri hazırlardık. Bu da özel olarak yaptığımız bir işti. Bunları da yine ustam İsmail Hakkı Bayraktar bana yazdırırdı. Kaleme aldığım dilekçelerin bir örneğini saklardım, cebimde bir tomar dilekçe müsveddesi taşırdım. Yalnız olduğum zamanlarda gelen iş sahiplerinin dilekçelerini müsveddelerden en uygun olanına bakarak hazırlar, arzuhalcilik yapardım. O zamanlarda yaşım 14-15. Arzuhal başına 5 ya da 7 buçuk kuruş, para da kazanmaya başladım. Bir gün gurbetten biri geldi İstanbul’dan. Bir dilekçe yazdırdı, bana 25 kuruş verdi. O zaman bu para en yüksek paraydı ve kalın olduğu için de “Manda gözü” derlerdi. Bir sene böyle geçti.

Ortaokulu bitirdiğim zaman Fransızcadan hikâye tercüme ettim

Rize Orta Okuluna kaydoluyorsunuz. O dönem eğitimciler nasıldı?

İkinci sene Rize Ortaokuluna kaydoldum. O zaman pansiyon yok. Rize’de halam vardı, onda kalıyordum. Ortaokul, tepede Maksut Paşa konağında eğitim veriyordu. Şimdi orası Kız Enstitüsü sanırım. Ahşaptı. Bahçesi vardı. Hocalarımdan hatırladığım: İsmail Oğuz Bey, Türkçe öğretmeni Sıtkı Can Bey, tarih öğretmeni Enver Kalender Bey, jimnastik öğretmeni Mahmut Bey, tabiye öğretmeni Muhittin Bey, Fransızca öğretmeni Arif Bey ve ilk hocamız Yusuf Cemil Bey çok değerli eğitimcilerdi. Fransızcayı ben Arif Bey sayesinde öğrendim. Düşünün ortaokulu bitirdiğim zaman Fransızcadan hikâye tercüme ettim. Bu, Arif Bey sayesinde oldu. Çok disiplinliydi, çok iyi öğretirdi. Ben o Fransızca ile Gazi Enstitüsü’nü bitirip öğretmen olduğumda devlet yabancı dil imtihanına girdim. İmtihanı kazandım. Ondan sonra kitap tercüme ettim.

Yazı hayatım ortaokulda başladı

Yazım dünyasıyla ne zaman tanıştınız?

Evet. Yazı hayatım ortaokulda başladı. Sıtkı Bey ve Oğuz Bey şiirlerimi Rize Vilayet Gazetesine koyarlardı. Orta Mektepten 1933 yılında mezun oldum. Aynı yılın son baharında Trabzon Lisesi’ne kaydoldum. O zaman Trabzon’da para ile okumak büyük mesele. Bir müddet bir akrabanın yanında kaldım. Ondan sonra öğretmen okulu imtihanına girip kazandım ve Trabzon Öğretmen Okuluna geçtim.

Sabaha kadar motorda tahtanın üzerinde yattık

O zamanın Trabzon’unda ve Rize’sinde sosyal hayat nasıldı?

Yokluk dünyası. Yollar berbat. Rize’den Trabzon’a ilk yolculuğum bir gün sürdü. Öğleye kadar Of’a gittik. Öğle yemeğini orada yedik. Ondan sonra akşam da Trabzon’a geçtik. Eskiden en iyi vasıta kamyonlardı. Arkasına tahta sıralar koyarlardı, orada seyahat ederdik. Bir de motorla gelirdik. Ben bir tarihte; 29 Ekim’de Rize’ye geleceğim. Vasıta yok. Otomobil zaten yok. Limana indim. Bir motor var. Motora bindim. Yağmur geldi. Kaptan beni kamarasına koydu. Orada mazot dumanından duramadım. Aman dedim kaptan ben buradan çıkayım. Kaptan beni yanına aldı. Sabaha kadar yağmur sırtımızdan geçti. Bir battaniye örttü sırtımıza ama sabahleyin Rize’ye indiğimizde sırılsıklam ıslanmıştık. Bir müddet sonra Trabzon’a gideceğiz. Rize’den çıktık hava güzel. Paşa Limanı diye bir bölgeye geldik. Motor gidemiyor, fırtına başladı. Motoru kenara çektiler bekledik. Ne zaman kalkacak belli değil. Bir saat iki saat geçti, deniz sakinleşti. Tekrar motora bindik. Sabaha kadar motorda tahtanın üzerinde yattık. Sabahleyin Trabzon’a çıktık. İkinci sınıfa geçtiğim 1934-35 öğretim yılında Trabzon Öğretmen Okulu İstanbul’a nakledildi. Haydarpaşa Lisesi binasının bir kısmını öğretmen okuluna tahsis ettiler. İki sene orada okudum.

Okulda isyan çıkardık

Burada Son Posta Gazetesine yayınlanan maceranız var. Anlatır mısınız?

İkinci senenin sonunda okulda isyan çıkardık. Yemeklerimiz iyi değil, yatakhanemiz kötü diye. İki arkadaşımız öldü. Vay sıra bize geldi diye bir grup arkadaşla kalktık gittik gazetelere. Derdimizi anlatmaya. Zannederim Cumhuriyet gazetesiydi. “Bakın son sınıfa gelmişsiniz, okuyun” dediler. “Niye isyan ettiniz. Orada isyan çıkmıştı onları kovdular sizi de kovarlar” diye nasihat ettiler. Çıktık. Son posta gazetesine gittik. Yazı işleri müdürü bizim söylediklerimizi “Doğruysa çok yazık” diye madde madde sıraladı. Yemeklerimiz iyi değil, yatakhane garaj gibi, bakmıyorlar bize, iki arkadaşımız öldü dedik, hepsini yazdı. Ertesi gün Kadıköy’de arkadaşlarımızın cenazesi vardı. Ölüm sebebi hastalıktı. Ama aslında biz okulda o zamana kadar görmediğimiz karyolayı gördük. Benim portatif bir karyolam cardı. Cenazede Son Posta gazetesini alan müdürle muavin yazıyı gördüler. Biz katiyen söylemeyeceğiz diye karar aldık. Müfettiş geldi. Bizi tek tek sorguya çekti. Bizim haberimiz yok diye güya inkar edeceğiz. Nasihat etti. Bülbül gibi anlattık, doğruyu söyledik. Fransızca hocamız Yusuf Cemil, “Bunlar son sınıfa geldi, kovmayalım” diye şefaat etti ve 1936’nın Nisan’ında bizi Edirne’ye

İlk yorumu siz yazın

betnis giriş
betnis
yakabet giriş