KAZIM GURBETTE MEMLEKETTİ

: KAZIM GURBETTE MEMLEKETTİ Kazım Koyuncu’nun ardından onu yaşatma adı altında çok şeyler yapıldı. Halis niyet ve sevgiyle yola çıkılan çalışmaların yanında onu istismar eden kişilere, reklam kokan faaliyetlere de tanık olduk. O zamanlar söylediğim söz yıllar geçtikçe doğruluğunu koruyor. Kazım’ı yarınlara taşımak için duruşu ve şarkıları yeterlidir. Geç tanıdım, erken kaybettim Onu geç tanıyıp..

Tarih : Okunma : 65 Defa Okundu... Yorum Yap

: KAZIM GURBETTE MEMLEKETTİ
Kazım Koyuncu’nun ardından onu yaşatma adı altında çok şeyler yapıldı. Halis niyet ve sevgiyle yola çıkılan çalışmaların yanında onu istismar eden kişilere, reklam kokan faaliyetlere de tanık olduk. O zamanlar söylediğim söz yıllar geçtikçe doğruluğunu koruyor. Kazım’ı yarınlara taşımak için duruşu ve şarkıları yeterlidir.

Geç tanıdım, erken kaybettim
Onu geç tanıyıp erken kaybettim. Çıkar ilişkilerinin kirlettiği dünyada umutlarımı yitirmek üzereyken bir ışık gibi parlamıştı. Oysa ben tünelin ucundaki ışığı yakalamanın artık imkânsız olduğunu düşünmeye başlamıştım. Ömrünün yirmi yedi yılını bir fiil Rize’de geçirmiş, iş ve geçim mücadelesi için İstanbul’a geçmiştim. Anlatılmaz bir hasret içinde iken Kazım bu hasretime su serpmişti. İlerleyen günlerde konserleri, internet sitesi ve sağlam duruşu ile hayatımızın vazgeçilmezi oldu. Gurbette memleket o. Hastalığından kısa bir süre önce Filiz Acar arkadaşımla birlikte onunla söyleşi yapmıştık. Kazım Koyuncu ile sohbetimizin sonunda yazıyı fotoğraflarla süslemek istediğimizi belirttik. Bize, bir hafta sonra gitarıyla nostaljik tramvayda poz verebileceğini söyledi. “Ben de daha fiyakalı giyinirim” demişti. Sözleştiğimiz tarihte kendisini aradığımızda; hasta olduğunu söyledi. Karadeniz ve Trabzonspor sevdalısı genç sanatçı ne yazık ki kanserdi. 25 Haziran 2005’de de aramızdan ayrıldı. Binlerce seveni kendisini İstanbul’dan Hopa’ya uğurladı. Yaptığımız bu söyleşi de belleğimizde hoş bir seda olarak kaldı.

Hopa’ya gitmek istiyorum
Çernobil olayında duyarsız davranan dönemin yetkilileri için Sultanahmet Adliyesi’nde suç duyurusunda bulunanların arasındaydı. Karadeniz’de artan kanser vakalarına dikkat çekilerek kendisine sorulan “Ailenizde kanserli var mı” sorusuna bir yıl sonra “Ben” diye cevap veriyordu, O gün kendisiyle uzunu uzun Karadeniz’i konuşmuştuk O yaşamı süresince haksızlıkların ve yanlışlıkların karşısında olmuştu. Amerikan Hastanesinde bir ziyaretinde “Hopa’ya gitmek istiyorum”, diyordu. Hopa derken boğazının düğümlendiğini hissediyordum. Şehnaz Yaygel, Aytekin Akay ve ben ona “seni iyi gördük”, derken gerçekler de bizi endişelere itiyordu. Futboldan konu açılınca “her ne kadar Rizesporlu olsan da içindeki Trabzonspor sevgisini biliyorum” derdi. Trabzonspor da Kazım da bir başkaldırışın temsilcileridirler. Sahnelerin hırçın çocuğu sakinleşmişti. Ve artık Kazım yok Karadeniz’in bizim sorunlarımızı dile getiren hıran çocuğu aramızdan ayrıldı. Hep konser için çıktığı ve şarkıları ile inlettiği Harbiye Acık Hava Tiyatrosu’na son kez veda için çıktı.

Çocukken bile kocaman adam gibi davranırdı
Kazım Koyuncu, 1972 yılında Artvin’in Hopa ilçesine bağlı Yeşilköy’de (Pançol’da) doğdu. Babası Cavit Koyuncu köyün aydın insanlarından biriydi, annesi ise ev hanımıydı. Kazım altı kardeşten sondan ikindisiydi. Yaş olarak Oğuz, Canan, Hüseyin ve Orhan Koyuncu’nun küçüğü, Niyazi Koyuncu’nun büyüğüydü. Çocukluğunu çok sevdiği babaannesinden masallar ve “üstadım” dediği, “Kemençeci Yaşar” lakabı ile tanınan Yaşar Turna’nın yanında türkü dinleyerek geçti. Çocukluğunu hatırlayan herkes, yaşından olgun davranışlarını anlatıyor hep. Annesi Hüsniye Koyuncu’nun anlattıkları çocukluğunun farklı duruşunu gözler önüne seriyor: “Çocukluğunda da adam gibi davranırdı. Halasının eşi ona doktorunun adını verdi. Onun gibi yüksek bir adam olsun diye. O da çok yüksek bir insan oldu. İlkokulda öğretmeni onunla arkadaşlık yapardı. Bir gün babası öğretmenine “Ya sen bacak kadar çocukla neyi konuşuyorsun’” demiş, o da eşime ‘İşime karışma, Kazım çocuk değil adamdır’ diye cevap vermiş. Yaşlı insanlarla konuşmaya bayılırdı. Onlara hep bir şeyler sorardı.

Haksızlıklara susmazdı
Hep öğrenmek isterdi. Bazen öyle sorular sorardı ki insanlar cevap veremezdi, şaşırırdı. Ağaçtan gitar, tenekeden davul yapardı. Babaannesine, “Bana atma türkülerden öğret” derdi. Babaanne ona “atma türki atarum, yüreğuni yakarum, eski çaruklaruni boğazuna takarum”derdi. Kazım da ona atma türkülerle cevap verirdi. Çocukluğu Pançol’da geçti. Çay toplamada yarış yapardı, ağabeysini geçer, ona ‘tembel’ diye takılırdı. Kazını Koyuncu hayatı boyunca haksızlıklara karşı duran bir eylemciydi. Çernobil olayında duyarsız davranan dönemin yetkilileri için suç duyurusunda bulunanların arasındaydı. Termik santral, sahil yolu ve daha birçok eylemde en önde yürüyenlerdendi. Bütün bunları yaparken samimiydi.

Şair Ceketli Çocuk
Ortaokul 1. sınıfa geldiğinde babasının kendisine aldığı mandolinle ve babasının kendisinden habersiz onu mandolin kursuna yazdırmasıyla müziğe ilk adımını attı. Daha sonra Almanya’da yaşayan Selahattin amcasının kendisine getirdiği gitarla müzikle daha da bir içli dışlı oldu. .Kazım Koyuncu lise yıllarında iki Fransız şairden çok etkilenmişti. O dönemler kitap okumayı çok seviyordu. Şair olamadı ancak sevenlerinin ve kendisinin deyimiyle “Şair Ceketli Çocuk” oldu… 1989 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde okumaya başladı. İlk yıl düzenli olarak okuluna gitti ancak daha sonra müzik yavaş yavaş bedeni ve ruhuna işlemeye başladı. Kazım Koyuncu kendisi ile yapılan bir söyleşi de bu durumu şöyle anlatıyordu: “Çocukluğumdan beri müzikle ilgiliydim. Üniversite müzikle ilgilenmem için iyi bir bahaneydi. ‘Politikacı ya da kaymakam mı olacağım, zaten yapmazlar!’ deyip üniversiteyi son yılında bıraktım ve tamamen müzikle ilgilenmeye başladım.

Şarkılar yetim kaldı
1990 yılında okulu ayrıldıktan sonra kendisinde Çağdaş Sanat Atölyesi’nde çalışmaya başladı. Burada 1991 yılında Ali Enver ile birlikte Grup Dinmeyen adlı bir müzik grubu kurdu. Bu grup Karadeniz ezgilerinin dışında Türkçe sözlü politik müzik yapan bir gruptu. Aynı zamanda Çağdaş Sanat Atölyesi’nin o yıl sahneye koyduğu “Faşizmin Korku ve Sefaleti” adlı oyununda müziklerini de yaptı. Kazım Koyuncu ve Ali Enver’in kurduğu Grup Dinmeyen 1996 yılında ilk ve son albümleri olan “Sisler Bulvarı” adlı albümü çıkardı. Sadece kaset formatında yayımlanan albümde 9 eser yer alırken Ali Elver, Kazım Koyuncu, Arzu Görücü, Metin Kalaç, Cafer İşleyen, Serkan Tuğ, Murat Dilekten oluşan Dinmeyen Grubu; Kazım Koyuncu’nun müziğe başladığı ve solist olarak yer aldığı ilk grup olarak da ayrıca büyük bir önem taşır. Albümde yer alan eserlerin düzenlemeleri Grup Dinmeyenle aitti.

Lazca Müzik
Kazım Koyuncu bir yandan Grup Dinmeyen ile Türkçe politik müzik yaparken diğer taraftan da 1992 yıllan sonunda Zeytinburnu’nda Çağdaş Sanat Atölyesi’nde tanıştığı bir başka müzisyen Mehmedali Banş Beşli ile yeni bir grup kurmaya çalıştı. 1993 yılında! Kazım Koyuncu ve Beşli ile Kadıköy’de Kalkedon adlı bir müzik evinde Dünya’nın ilk ve tek Lazca Rock müzik grubu olan ZUĞAŞİ BEREPE (Denizin Çocukları)’nı kurdular.

Gitarın teli kopuyor
Kazım Koyuncu Zuğaşi Berepe’nin hem bas gitaristi hem de vokalisti idi. Grubun yaptığı müzik Kazım Koyuncu’nun hassasiyetini dile getiriyordu. Lazcanın unutulmasına, doğayı kirletenlere, Karadeniz otoyoluna karşı açıkça tavır koydu. Zuğaşi Berepe Karadenizlilerle ilk buluşmasını 1993 yılındaki Rize-Pazar şenliklerinde gerçekleştirdi. Araştırmacı- yazar İsmail Avcı anlattıktan ile bizi o günlere götürüyor: “Sene 1993, Pazar belediye düğün salonundayız. Zuğaşi Berepe’nin Zuğaşi Berepe adını aldığı ilk konser. Benim gözümde sahnedekiler sanki gencecik insanlar değil de bu işi yemiş yutmuş koca adamlar. Lazca şarkı söyleyecekler. Bu benim hayatımda sahneden dinleyeceğim ilk Lazca şarkılar olacak Konser başlar, bir süre sonra Kazım’ın çaldığı gitarın teli kopar. Ne büyük bir talihsizlik hemşerilerinin huzurunda, Lazların karşısında yani kamusal alan denilen mekânda ilk kez Lazca şarkılar söyleniyor ve olacak iş mi, gitarın teli kopuyor..

Hayatın içinde duruşu
Doğu Karadenizliler yıllarca dinledikleri müziklerden farklı olarak kemençe yerine gitar çalan bu uzun saçlı küpeli adamları ilk anda pek anlamadı. Ancak Zuğaşi Berepe çok geçmeden İstanbul’da özellikle de üniversite gençliği arasında dinlenen ve dikkat çeken bir grup olmayı başarmıştı. Kazım Koyuncu gençlerin ilgisini şöyle anlatıyordu: “Üniversitelilerin ilgisi herhalde müzikteki dinamizmden kaynaklıdır. Belki bende gördükleri kendilerine yakınlık Normal, müzisyenliğim dışında yaşam biçimim. Hayattaki varoluşum- Herhalde öyle bir şey çekiyor. Onları da bana çeken bu… Hayatı ileriye götüren şey hayallerimiz, hayallerimizi gerçekleştiren şeyler de cesaretlerimiz. Gençken insan cesur olabiliyor. Bu anlamda Üniversiteliler, Liseliler hatta çocuklar.. Ben onların hayatlarım çok önemsiyorum. Çünkü hayat oradan yeni bir şekil alabilir.

Karadeniz’in hırçın dalgası
Grup zamanla Karadeniz’e özgü Tulum ve Kemençe gibi enstrümanları da müziklerine katmaya başladılar. Zaten artık konserleri de gittikçe kalabalıklaşıyordu. Çok geçmeden Karadenizlilerde bu grubu keşfettiler. Kendi seslerini dinlettiren bu grupla da bir anlamda barıştılar. Grup bir süre sonra 1995 yılında oldukça sert rock motiflerini içeren ve batılı enstrümanlarla icra edilmiş parçalardan oluşan ye müzik çevrelerinden de olumlu not olan: “Va Mişkunan” yani “Bilmiyoruz” albümünü çıkardı. Kazım Koyuncu’nun tüm hırçınlığı ve isyanı bu albümde iyiden iyiyekendini hissettiriyordu. O şimdi İstanbul’a ulaşan Karadeniz’in hırçın bir dalgasıydı… Kazım Koyuncu, “Va Mişkunan” albümünü şöyle yorumluyordu: “Kapağında babaannemin fotoğrafının bulunduğu albümdür. Ya biz müziği… Müziği o zaman yapmaya çalışıyoruz. O kadar acemiydik ki biz ne çalmayı ne söylemeyi* bir şey bilmiyorduk. 93 yılında çalışmaya başladık 95’te albüm yaptık. Dünyanın hiçbir yerinde o albümü o şekilde yapmazlardı. Türkiye böyle enteresan bir ülke ama bizler çok pozitif anlamda söylüyorum, hırslı, iddialı çocuklardık. O albümü öyle yaptık. Tabii ki ne kadar berbat bir teknikle yaptığımızı anladığımızda derhal çalışmaya başladık.”

130 adet basılan albüm
Zuğaşi Berepe 1998 yılında bir konser albümü olan “Brüksel Live”ı çıkardı. Ancak bu albümden çoğaltılmamak Üzere yalnızca 130 adet basılmıştı. Bu albümün hikâyesini yine Kazım Koyuncu’nun yol arkadaşı Mehmedali Barış Beşli’den dinleyelim: “Grup, zor günleri hep onun parlak fikirleri sayesinde aştı. Mesela Brüksel Live CD’si konser kayıtlarından elde edildi ve 1997 yılında 130 adet kopyalandı. GD’ler o zamanın koşullarında bilgisayardan sıcak sıcak çıkıyordu ve biz fırından sıcak ekmek alan çocuklar gibi seviniyorduk. Böylece sabahlara kadar süren çalışmayla kopyalanan CD’ler ‘Igzas’ albümünün maddi alt yapışım hazırlar”. Grup aynı yıl “İGZAS”yani “Yürüyorlar” albümünü çıkarttı.

Viya ve sahil yolu
Sanatçı 2000 yılında kolektif bir albüm olan “Salkım Söğüt-2” albümünde “Didou Nana”, “Golas Empua Yulun” ve “Dağlarda Kar Sesi Var” isimli üç şarkısını seslendirdi. Kazım Koyuncu 2001 yılında solo bir albüm çıkarmaya karar verdi. Daha önce “Salkım Söğüt-2” albümünde de seslendirdiği 3 lazca parçayı da albümüne katarak ilk solo albümü olan “Viya!”yı çıkardı.
Koyuncu bir söyleşide “Viya” albümünün isminin hikâyesini şöyle anlatıyordu: “Viya sahil yoluna nazik bir tepkidir. Çünkü viya sahillerde yapılan bir nevi aletsiz sörf. Ardeşen’de tahtasız da. Böyle dalgaya bırakıyorlar kendilerini. Kayalarla kavga ediyor insanlar, çocuklar. Bu çok önemli bir kültürel durumdu aslına bakarsanız. Bir ritüeldi ya da! Fakat eğer biz sahilleri doldurursak böyle bir şey de olmayacak Sadece küçük şeylerden bir tanesi. Bu bir simgeydi. Küçük bir şey, Onu da albümün içme de koyduk”

Yaşam, dağlar, aşk ve deniz
Kazım Koyuncu albümünde geleneksel Karadeniz müziği enstrümanları olan kemençe ve tulumu rock müziğin vazgeçilmezleri arasında yer alan basgitar, elektrogitar ve bateri gibi enstrümanlarla buluşturuyordu. Koyuncu bu albümde laz halk ezgi ve bestelerinin en güzellerini bir araya getirdi. Albüm Doğu Karadeniz’in müzikal bir mozaiği gibiydi… Koyuncu her parçada yaşamdan, dağlardan, denizden, insandan ama en çokta aşktan bahsediyordu. Hüzünlü bir aşk parçası olan “Didou Nana”yi şarkıyı söylüyordu. Kazım’m sevenleri tarafından ve özellikle de babası “Cavit Koyuncu ” tarafından en çok sevilen parçası da buydu… Kemal Sahir Gürel ile birlikte “Sultan Makamı” adlı dizinin müziklerini yapan Koyuncu uzaklaştığı Karadeniz ezgilerine televizyon dizisi “Gülbeyaz”ın film müzikleriyle geri döndü. Bir anda ilgi odağı haline geldi. Başta Karadenizliler olmak üzere Türkiye genelinde çok tanınan bir isim oldu.

Taksim bize memleket oldu
Kazım Koyuncu albüm çalışmalarım ve film müziklerini sahibi olduğu “Stüdyo ZB’de yapıyordu. Stüdyo ZB tarihi Tünel Binası ve Galata Mevlevihane’sinin hemen yakınındaydı. Stüdyonun bulunduğu Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesi’nde bulunan müzik marketleri hep onun müziğini çalıyordu. Kazım Koyuncu bir söyleşisinde Stüdyo ZB’yı ve İstiklal Caddesini şöyle anlatıyordu: “Taksim de artık bizim memleket oldu. Artık esnaflar, o kadar çok arkadaşımız oldu ki. Mahalle gibi bir şey oldu. Bir şeyi iyi yapıyorsanız bu sadece halkı ilgilendirmiyor. Gerçekten Türkiye’de aydın kesim ve öğrencilerin daha çok dikkatini çekti ve Taksim de biraz bunun yaşandığı bir yer.” Kazım Koyuncu dizi ile gelen popülariteden bir parça rahatsızdı. Bu yüzden dizilerde çalınan altı parçasını topladığı albümünü bilerek bir yıl erteledi. Sonunda sevenlerine “Hayde” adlı albümde dizide çalınan altı parçayla seslendi. Koyuncu 2004 yılında 15 şarkıdan oluşan “Hayde”yi çıkardı. Koyuncu Gelevera Deresi türküsünde Şevval Şam’la da bir düet yaptı. Kazım Koyuncu hemen her albümde olduğu gibi bu albümde de yine Hemşince bir halk şarkısı olan “Ella Ella”yı hareketli bir biçimde yorumladı.

Ve hazin son
Hastalığı sırasında dinleyicileriyle iletişimini resmi internet sitesi aracılığıyla aracılığıyla sürdürdü. Hasta haline aldırmadan Cerrahpaşa Hastanesi Onkoloji Bölümünde tedavi gören çocuklara kimse duymadan konser verdi: “Konser, kanser arada bir tek Harf farkı var…” Şubatta Yeni Melek Gösteri Merkezi’nde hastalığına ve zorlu tedavi sürecine karşın izleyicisiyle buluştu. Bir buçuk saat şarkı söyledi. Kazım Koyuncu, 30 Nisan 2005 tarihinde Trabzon Gazeteciler Cemiyeti’nin ödülünü almak ve Karadeniz Teknik Üniversitesi’ndeki konseri için Trabzon’daydı.

O sanatıyla, duruşuyla Karadeniz’in hırçın ve duygusal çocuğuydu
Karadeniz’in Sesi, İsyanı, Ruhuydu. 27 Haziran 2005 günü Pazartesi akşamı Harbiye Cemil Topuz’lu Açık Hava Tiyatrosu’nda gerçekleştirilecek olan “Hey Gidi Karadeniz” konserine programda olmasına karşın sağlık durumu nedeniyle katılmayacağı bildirildi. Ardından hasta yattığı Amerikan Hastanesinden aynı gün ölüm haberi geldi. Kazım Koyuncu 33 yaşında” 25 Haziran 2005 günü aramızdan ayrıldı. Türkiye’de yaşayan tüm halklar onun için Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda bir araya geldi. Cenazesinin üzerine Hemşin poşusu, Trabzonspor’un renkleri ve her renkten çiçekler yerleştirildi. Sevenleri onu sevgiyle doğduğu topraklara uğurladı. Bulutların üstünde onla buluşacağız. Nerden sözü kestiysek orda başlayacağız.

Fatih Sultan KAR /İST.

İlk yorumu siz yazın

betnis giriş
betnis
yakabet giriş