İzmir’de Güneş Gazetesinde çalışıyorum…
Bir hafta sonu O’nunla birlikte Denizli’de maça gidiyoruz…
4 saat gidiş, 4 saat dönüş…
O arkada, ben önde şöförün yanında…
Yol boyu futbol, gırgır, şamata…
Dışarıda yüzlerce saksıda çeşit çeşit çicek…
Çiceklerin hepsine tek tek baktı…
Ama birini uzun uzun inceledi…
Sonra dükkan sahibini çağırdı…
“Bu çicek sulanmamış abi” dedi…
Dükkan sahibinin şaşkın bakışları arasında tekrar yola koyulduk…
Gazeteye yorumlarımızı yazdırdık…
Dönüşte yine uğradık çicekciye…
Yine dükkan sahibini çağırdı…
Al bu parayı, bu akşam karına çicek götür…
Ben ne diyorsam sen onu yap…
Zorla bir miktar parayı çiçekçinin cebine koydu…
“Sevdim bu çiçekçiyi abi” dedi…
Bir saat falan yol aldık, karnımız acıktı…
“Aç ayı oynamaz abi” dedi…
Yol üstü bir salaş meyhanede durduk…
Demlenirken içeriye bir milli piyangocu girdi…
“Bana onluk bir seri ver abi “dedi,
“Ama param yok, sonra veririm”
Piyangocu “Canın sağ olsun kaptan…
Senden para isteyen mi oldu..?”diye cevap verdi…
Yüzünde bir tebessüm belirdi…
“Seni denedim ben abi” dedi
Biletleri aldı, parasını ödedi…
Sonra piyangocuyu masaya oturttu…
Bir duble rakı ve köfte ikram etti…
“Meyhanede herkese benden birer piyango bileti ver abi “dedi
Piyangocu biletleri, O da paraları verdi…
Karnımız doydu, tekrar yola koyulduk…
“Piyangocuyu sevdim abi” dedi…
Arabayı aynı zamanda foto muhabirliğimizi yapan,
Ben bir yandan Mustafa ile sohbet ederken,
Bir yandan arkada uyuyan,
O’nun çiçekçi ve piyangocuya yaptıklarını düşündüm yol boyu
İzmir’e vardığımızda hala uyuyordu…
O halkıyla yaşayan, halkıyla sevinen, halkıyla üzülen adamdı…
Kimse korkudan etliye sütlüye karışmazken,
O Deniz Gezmişler için imza toplayan adamdı…
Bugünün yaldızlı yıldızlı şeytanlarına örnek ola…